Özellikle sosyal medya çok yanıltıcı olabilir!

30 Nisan 2013 Salı
Şimdi bu başlıkta bir yazıyı niye yazıyorum? Amacın ne senin diye soranlar olursa, ciddi anlamda sosyal medyanın, insanlar doğru kullanmadığı ya da yeterli derecede araştırma yapılmadığı durumlarda aldatıcı olabileceğini gördüğüm için yazmak istedim: Bu yanıltıcılık, bir kişi hakkında, bir olay hakkında yahut bir alışveriş esnasında bile karşınıza çıkabiliyor. Burada bahsetmek istediğim konu ise "alışveriş aldatması!".


Özellikle biz bayanlar alışveriş yapmayı çok seviyoruz. Hele alacağımız şey indirimde ise hoopp hemen atlıyoruz, hatta balıklama atlıyoruz. :) Neticede kimse beğendiği şeyi almak uğruna olsa bile fazla para vermek istemez değil mi?

Ama...

"İndirimler de aldatıcı olabilir!". Her indirimin gerçekten bize indirim sağlayıp sağlamadığını iyi bir şekilde analiz etmek esas meseleyi oluşturuyor bence. Özellikle internette alışveriş yapmanın hızla arttığı ve tercih edildiği bir dönemde süper bir tuzak yöntemi olmuş "indirim vaarrr, koşun hanımmmm" diye ortalarda olmak. Bazen öyle indirim haberleri çıkıyor ki karşıma, anında gülmeye başlıyorum. Ama öyle "aa çok ucuzmuşş" diye sevinme gülmesi değil bu. Resmen kazıklıyorlar bizi diye sinir bozulmasından oluşan gülümseme.

"Eh beee, amma uzattın konuyu artık bir dalış yap, neticeye gel" diyorsanız, tamam geliyorum. :) Şimdi şöyle bir olayla karşılaştım: Ortada satışta olan bir ürün var. Ürünün normal fiyatı 1500 TL imiş ama "bize özel" indirim ile bu ürün mesela "400" TL gibi bir fiyata (aslında 400 değil, 399 TL - bana sorarsanız bu da ayrı bir pazarlama tuzağı. :)) satılıyormuş. Yahu ben bu fiyatı ve yapılan indirimi okur okumaz kıllanıyorum. Böyle bir indirim yapılabiliyorsa, bu ürünün maliyeti ne kadar ki? Ayrıca satıcı firma bundan ne derece bir kar elde edebiliyor? Bu ürün 1500 TL'ye de satılıyorken bunu alan insanlar var mı? Olabilir. Çok afederseniz ama o zaman bunlar "kazıklanmış" kategorisine girmez mi? Bari indirim yapıp insanları size çekecekseniz, böyle aralarında uçurum olan fiyatlar içermeyin. Cidden komik oluyor. :)

Tamam...

Belki benim gibi bu fiyata kıllanmadınız, çok süper indirimmiş diyip atladınız ürüne aldınız. (Bu durumda da ürün araştırmasına çok fazla vakit ayırmadığınızı varsayıyorum. :)) Sonra bu ürünü daha ucuza gördünüz, üzülmez misiniz? Kendimden biliyorum, arada 2 TL gibi mini bir fark olsa bile vallahi içim cız ediyor, kendimi anında "kazıklandım ben yaaa" diye düşünürken buluyorum. :) Belki de bu yüzden gerçek ve sade fiyatların verildiği ya da "indirim" mevcut ise, akla yatar bir oranda olduğu durumlarda alışverişe yanaşmayı düşünüyorum.

Bu kadar soyutluk yeter sanırım, şimdi birazcık da şu yukarıdaki örneğimi somutlaştırayım:

Daha önce facebook yarışmasından hediye kazandığım (ve burada da bahsettiğim: TIK TIK ) bir site var: "evdebir.com" Bu sitede de malum adından da anlayabileceğiniz üzere "evde kullanabileceğiniz tasarım ürünlerinin" satışları mevcut. Şimdi şöyle sitede kısaca bir tur attığınızı varsayarak, ürünlerin gerçekten özel olduğunu anladığınızı düşünüyorum. Ancak belki fiyatlara gözünüz takıldı. İlk etapta gözünüze biraz "tuzlu" gözüktü? Tabi bu durumda da haklı olarak şikayetçi oldunuz. Ve hemen burada beğendiğiniz bir ürünü  nette arattınız, derken aynı ürünü "indirimli" halde buldunuz. İndirimli olanı mı tercih edersiniz? Eğer evdebir.com sitesindeki fiyat aklınızda "sadece tuzlu" diye kaldıysa ve hemen sayfasını kapattıysanız, bu durumda indirimli olanı tercih etmeniz gayet normal. Ama dikkat edin, ya "indirimli" diye gördüğünüz fiyat, aslında "indirimli" olmak yerine "zamlanmış!" bir fiyatsa?

Hoppala...

Burada amacım siteleri yüceltmek ya da yermek değil. Ben sadece mantık çerçevesinde "indirim" ve "indirimsiz" ürün önyargılarına dikkat edilmesini söylüyorum. Çünkü takip edebildiğim ve gördüğüm kadarıyla, "evdebir.com" sitesinin fiyatlarının biraz pahalı olduğunu düşünen insanlar var sosyal medyada. Çünkü bu sitenin "indirimleri" yok diyorlar, ya da niye "bu kadar pahalı" diye sorular yöneltiyorlar. Şimdi sormak istiyorum: Gerçekten pahalı olduğuna nasıl karar verdiniz? Araştırma yaptınız mı?

Bakın size minik bir örnek:

Şimdi şu resme bir bakın. İkisi de aynı ürün. (Biri sağdan, biri soldan çekilmiş :)) İkisinin de ismi genel olarak "Elips Tv Ünitesi ve kitaplık" olarak geçiyor. Elimde 2 adet fiyat var: Biri indirimli, biri indirimsiz! Sizce hangisi daha cazip? İnsan ister istemez direkt indirimli fiyatı öğrenmek istiyor:

İndirimli fiyatı: 399 TL (Yukarıdaki örnekte dediğim gibi esas fiyatı 1500 TL.)

Bu durumda da ilk düşüncem şu oluyor, bu indirimli olarak 399 TL ise, indirimsiz fiyatı hadi 1500 TL olmasın da, 500 TL olsun.

İndirimsiz fiyatı: 350 TL oysaki! Bu nasıl iş? Biz pahalı derken, daha ucuz çıktı iyi mi? :)

İndirimli fiyatlı ürünü görmek için: TIK TIK
İndirimsiz (!) fiyatlı ürünü görmek için: TIK TIK

Ben şunu anladım ki, kimi firma var, genel yapı ve pazarlama yöntemi olarak, zaten "indirimli" fiyatlar sunuyor alıcısına. Kimi firma da var ki, "indirim" yapıyorum ayağına alıcı edinmeye çalışıyor. Benden size tavsiye: " Uyanık olun hanımmmm" :))

Bir ürüne ne kadar bütçe ayırdığınız, ne kadar para vermek istediğiniz (verebileceğiniz) tabiki size kalmış. Ancak yazının başından beri tekrarladığım şey şu ki: Ürünü nereden alacaksınız alın, önce iyi bir araştırma yapın. İndirimlerin gerçek ya da yapay oluşuna dikkat edin. Muadil ürünleri en ince detayına kadar bulun, bakın. Bundan sonra bir konu hakkında "yargı" edinin. Çünkü eğer biz bu tarz durumlarda "önyargılı" olmaya devam edersek, ne "indirim" yapmayan (yapmadığını düşündüğümüz) firmalara hakettikleri değerleri verebiliriz, ne de istediğimiz ürünü "gerçekten indirimli" alabiliriz.

Sevgiyle kalın.

Otel Transilvanya : Pazartesi Sineması

29 Nisan 2013 Pazartesi

Tek kelime: "Bayıldım". Özellikle dün izlediğim Hoodwinked animasyon filminden sonra farkı tam olarak görebileceğim bir film oldu. Resmen bayıldım, oturur bir kaç defa daha izlerim hiç sıkılmadan. Zaten böyle canavarlara, vampirlere, kısacası fantastik yaratıklara ilgim var; filmde de böyle karakterler yer alınca resmen zevkten dört köşe oldum! :))

Karakterler süper yapılmış, hiçbir yapmacılık yok. Nasıl bu kadar gerçekçi yapabiliyorlar bilmiyorum ama insana helal olsun dedirtiyor. Biraz aşk, biraz dram (bir kısmında illaki böle göz yaşı dökcek gibi oluyorum ben!), çoğunlukla komedi dolu bir animasyon filmi. Resmen insanın canavar olup bu otele tatile gidesi geliyor. Film acayip eğlendiriyor. Tüm film boyunca şebelek gibi gülümsedim durdum o derece. :) Bayılıyorum böyle filmlere. Yapımcının eline ayağına sağlık, kurguyu ve senaryoyu hayata geçirenlere teşekkürler!

Ayrıca seslendirme de Adam Sandler olması da ayrı bir hoşluk katmış. Demeden geçemicem. :))

Eğer animasyon filmlerden hoşlanıyorsanız sakın ama sakın kaçırmayın. Bu filmi herkes izlesin! :)

Film hakkında detaylı bilgi için: TIK TIK

Sevgiyle kalın.

Pazar Sineması: Hoodwinked! (Kırmızı Başlıklı Kız)

28 Nisan 2013 Pazar

Kırmızı başlıklı kız : hepimiz küçükken okuduk, dinledik ya da izledik. Hepimiz olayı, büyükanne olan kurt karakterini, ormandan geçen küçük kızı falan biliyoruz. Ya da bildiğimizi mi sanıyoruz demeli ? :)

Bugün izlediğim film, bir anismayon filmiydi. Sanırım yaşım ne olursa olsun hep animasyon filmlerine karşı bir zaafım ve izleme isteğim olacak. :) Kırmızı başlıklı kızında değişik bir animasyon filmini bulmuşken kaçırmak istemedim açıkçası ve gördüm ki, hikaye aslında bizim bildiğimizden çok farklıymış! :)


İlk olarak söyleyeceğim şey çocuklarınızla oturup izleyebilirsiniz. Belki bir iki defa "küfürlü" sayılabilecek kelime kullanılmış olabilir ama onun dışında çocukları etkileyecek bir sahne olduğunu düşünmüyorum. Bol bol müzikli, şarkılı ve sevimli orman hayvanlarıyla dolu bir anismayon filmi yaratılmış. Tamam bir Ice Age, bir Madagaskar kadar iyi değil belki efektleri ve gerçekçiliği ama yine de izlenebilir. İzlenmeyecek kadar kötü değil. :) Zamanınız bol ise tercih edebilirsiniz ama animasyon sevmeyen kişi için de resmen eziyet olabilir! Buna dikkat etmek gerek. :)

Ben konusunu pek anlatmak istemiyorum. Daha öncede dediğim gibi zaten filmleri özetlerini okumadan izlemeyi tercih ediyorum. Böylece daha çok eğleniyorum. :) Ama yine de böyle bir iki cümlede söylemek gerekirse: Ortada işlenmiş bir suç var: Şüpheliler kırmızı başlıklı kız, büyükanne, oduncu ve kurt! Ormanın polis şefi bakalım suçluyu nasıl bulacak? Unutmayın, eğer ortada 4 ayrı şüpheli varsa, bu durumda da 4 farklı hikaye vardır. Eğer tüm hikayeleri bilirseniz, suçlu mutlaka ortaya çıkacaktır. :)

2006 ABD yapımlı filmin özeti, fotoğrafları, oyuncuları ve yönetmeni için: TIK TIK

Herkese iyi hafta sonları!
Sevgiyle kalın.

Cumartesi Filmi: Kutsal Savaşçı ( Priest )

27 Nisan 2013 Cumartesi

Uzun zamandır şöyle bir uzanıp da film izlememiştim adam akıllı. Sinemada izlediğim filmleri saymıyorum, şu an bahsettiğim olay, evde böyle ayakları uzatıp dertsiz tasasız film izlemek. :) Uzun zaman sonra böyle bir eyleme kalkışınca da haliyle insanın aldığı zevk de bir başka oluyor. :)

Bu cumartesi günü izlemek için seçtiğim film 2011 ABD yapımlı Kutsal Savaşçı isimli film: Vampir filmi! Ama bildiğimiz ve alışık olduğumuz(!), Edward gibi yakışıklı, çekici vampirler yok bunda. Burda karşımıza çıkan vampir karakterleri gözleri olmayan, canavarımsı yaratıklar. Biraz korkunçlar, bazen de komik gelmedi değil. :) Fantastik temalı filmlerin çoğunda bana komik gelecek, belki de biraz saçma gelecek efektler, karakterler ya da olaylar olduğunda film cazibesini kaybediyor, etkisini yitiriyor. Belki bunda da böyle bulduğum bazı yerler vardı, o yüzden de pek etkilenmedim. Böyle aylar sonra yaa ben böyle bi film izlemiştimmm, vay beee diyebileceğim bir film değildi açıkçası. Ama zaman geçirmek için izlenebilir elbette.

Filmde +18 sahne yok! Zaten filmin esas konusu donanımlı rahiplerin ( donanımlı derken, özel savaşma teknikleri öğrenmiş olanlar) vampirlere karşı savaşması. Eh malum rahiplerde böyle konularda bekar kalma konusunda yemin ettiklerinden +18 sahne olmamasına şaşmamak gerek. :) Öyle sizi çok korkutacak sahneler de yok ama yine de eğer yanınızda küçük çocukla izleyecekseniz, etkilenmemesi adına bazı yerlerde gözünü kapatabilirsiniz. :)

Ayrıca filmde çok fazla "kilise ve Tanrı" üzerinde durulmuş gibime geldi ve sanki bazı yerlerde kilise ve Tanrı nerdeyse eşit tutulacak duruma gelinmiş. O yüzden buna da tepki doğabilir ( belki de doğmuştur ) diye düşünüyorum.

Filmin sonu ise bir şekilde sanki 2.film gelecekmiş gibi bitiyor. Çizgi romandan uyarlanan bir film olduğu için de neden olmasın ki? dedirtiyor. :)

Beyazperde.com sitesinde geçen film özetini, oyuncuları ve yönetmeni görmek için: TIK TIK - Ben genelde özet okumadan izlemeyi tercih ediyorum filmleri, böylece daha çok zevk alıyorum ve konu dahil bir çok şey sürpriz oluyor. :)

Hepinize eğlenceli hafta sonları!
Sevgiyle kalın.

Kurtarıcı Oje: Elanor 403!

24 Nisan 2013 Çarşamba
Evet, bu renge görüntü kurtarıcı demeyi tercih ediyorum ve uygun buluyorum. Çünkü sanki ojesiz bakımsız duran tırnakları ( evet, bu da benim görüşüm ) sadece bir kat uygulamakla anında bakımlı bir havaya sokabiliyor. Eğer aceleniz varsa, tırnaklarınıza çok fazla zaman ayıramayacak durumdaysanız ya da bahar yorgunluğu benim gibi sizi de vurup, tembellik hoşunuza gider haldeyseniz, bu durumda 5 dakika içinde mis gibi, bakımlı görüntüsü veren tırnaklara sahip olma şansınız mevcut bu renk ile! Kısacası yaptığımız iş biraz kamuflaj! :) (Ojeyi pazarlar gibi hissettim kendimi!)

Böyle bakınca ojenin rengi beyaz gibi duruyor değil mi? Aslında beyaz değil, basbaya gri! Ama ele sürünce beyaza dönüyor sedefli olduğu için. Son resmi biraz daha yakından çektim belki gri olduğu anlaşılabilir diye ama gene de beyazımsı durmuş. :) Uzun tırnakta güzel durduğunu düşünüyorum!
Bol bol resimledim tırnaklarımı rengini belli etmek için. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum ama rengi aynen şişesinde gördüğünüz üzere gri. Markası Elanor. (benim yeni favori markalarımdan biri) Leydi kozmetiğe ait bir ürün ve gerçekten kullanım açısından çok memnun kaldım. Bir kere fırçasının uzunluğu benim elime (ki parmaklarım uzun maşallah :P) gayet iyi geliyor, sürmesi çok rahat, bazı oje topaklanıp kalabiliyor (öylesine de rastladım :( ) ama bunda hiç öyle bir sorun yok, yağ gibi akıp kayıyor maşallah. Tek kat kullandığım için de çabuk kurudu elimde. Ayrıca ojeyi sildikten sonra da tırnaklarımda ne bir sızıntı ne bir ağrı yoktu. Daha önce sildikten sonra ellerimi sızım sızım sızlatan ojelere de denk geldiğim için, artık bu konu da benim için yeni bir takıntı oldu!
Şu 3.resim flaş açıkken çekilmiş hali. Ondan öyle üstüne nur inmiş gibi duruyor. :) Ojenin numarası 403. Bugüne dek kullandığım tüm Leydi kozmetik ojelerinden memnun kaldım. Üstelik 3 tanesini 2 TL'ye alarak bir sürü renk edinme fırsatım da oldu. :) Nereden aldın derseniz de: Tabiki de Bakırköy Cumartesi pazarı! :)) Ancak eğer internette Leydi kozmetik diye aratırsanız, sanıyorum ki tüm satış noktalarını bulabilirsiniz.

Sevgiyle kalın.
3k

Özel Bir İlişki

23 Nisan 2013 Salı

İlk gözlemim kitabın kapağıyla ilgili. Öyle ki kitabın kapağına kanmış olsam belki de almayacaktım bu kitabı ben. Çok sade, gösterişsiz ve konuyu özetlemeyen, konuyla bir bağlantı sunmayan bir kapak seçimi yapıldığına inanıyorum. Kitabın kapağında sadece bir terlik mevcut! Özel bir anlamı olduğunu da düşünmediğim için bu kapak geçer not alamaz! :)

İkinci gözlemim kitabın adıyla alakalı. "Özel bir ilişki" derken? Nedir yani? Yine tam bir kapsayıcılığı yok. Sanki isim bulamamışlar da amann isim ne olursa olsun demişler de öyle koymuşlar bu adı. Bende öyle bir izlenim yarattı. :)

Üçüncü olarak söyleyebileceğim şey: Bu kitabı benden önce annem okumuştu ve sıkıldığını söylemişti. Bende ise tam tersi etki yarattı, nasıl bitireceğimi şaşırdım. :) Belki konusu annemi sarmadı ya da yaşı itibari ile ona hitap etmedi. Belki de benim kadar kitap okumayı sevmiyor. :) Dolayısıyla kimimize göre sıkıcı gelen bir kitap kimimize göre en iyi kitaplardan biri olabiliyor. Biraz zevk meselesi bence. Bunu da dikkate almak lazım. ;)

Kitabın konusunu çat diye anlatmak istemiyorum ama konu şu şekilde diyebiliriz: Evlilik, çocuklu hayata geçiş ve yaşanan sıkıntılar, bir annenin depresyona girmesi falan. Dolayısıyla anne olacak adaylar eğer etkileneceklerini düşünüyorlarsa okumasınlar ama etkilenmeyeceklerinden eminseler onlara iyi bir yol gösterici de olabilir. :) Kitap biraz "aşk", biraz "dram", biraz "üzüntü", biraz "dram", biraz "mücadele"...

Kitapta ana karakter bayan (Sally). Ve bu karakterin başına gelenler öyle detaylı ve gerçekçi anlatılmış ki bu kitabı kesinlikle bir bayan yazmıştır izlenimi yaratıyor. Yazarın erkek olduğunu öğrendiğim an, yok artık cidden bu olamaz dedirtiyor. (Bana dedirtti yani!)

Kitapta dikkatimi çeken başka bir şey ise "Amerikalı" ve "İngiliz" ayrımının oldukça tekrarlanması. Açıkçası neden bu derece bir ayrımcılık var bilmiyorum ama gerçekten farklılıkları mevcutmuş onu anladım.

Ayrıca bir uyarı yapmak isterim ki, bu kitap bayanları "feminist" olma yoluna sokabilir! Tabi eğer gerçekten etkilenirseler. Ki bence oldukça gerçekçi yazımı sebebiyle etkilenme şansları yüksek :) Tabi her ne kadar etkilenme şansı olsa da okumadan duramadığım, ara verdiğim zamanlarda dahi yaa şimdi ne olacak diye beni merakta bırakan, olaylar karşısında benim de sevinip üzüldüğüm bir kitaptı. Oldukça beğendim, tavsiye ederim.

Hoşuma giden 2 cümleyi de paylaşmak isterim:

"Kendimizi, kader yolculuğunda kontrolü sağlayan kaptan olduğumuza ne kadar inandırmak için kandırsak da gidişat bizi, kendimizi bulmayı asla beklemediğimiz yerlere ve durumlara, önüne geçilmez bir şekilde itip duruyordu."

"İçinizde hapsettiğiniz tüm acıların yok olması için ağlamanın tek çare olduğu söylenir."

Gördüğünüz gibi, bu şekilde belki de biraz felsefeye kaçan cümleler de içeriyor kitap. Genelde uzun anlatımları, felsefik cümleleri pek sevmem ama bu kitaptaki uzun cümleler bile hoşuma gitti. :)

Son olarak kitabın arka kapağı da şu şekilde:

" Sally Goodchild kendi dilinin konuşulduğu ama çok yabancı olduğu Londra'da tüm hayatı altüst olan bir kadın.

Otuz yedi yaşındaki Amerikalı gazeteci kendini birden bire, Kahire'de görev yaparken tanıştığı İngiliz dış haber muhabiri Tony Hobb'la evlenmiş ve hamile bulur.

Başlangıçtan beri Sally'nin hem Tony'le ilişkisi hem de Londra'yla ilgili tedirginlikleri vardı. Kocasını ve onun şehrini, hayal ettiğinden çok daha yabancı buluyordu. Problemleri çok geçmeden kabusa dönerken, her şeyin ondan alınabileceği ve ona karşı kullanılabileceğini anladı. "

Sevgiyle kalın.

S Topluluğu

20 Nisan 2013 Cumartesi

"Vampir kitabı." Ama bildiklerimizden farklı.
Kapak tasarımı gayet yerinde ve uyumlu.
Konusu merak uyandırıcı, her bir bölümde daha çok okunası.
Kitap biraz "kendini buluş", biraz "aşk", biraz "dram", biraz "edebi", biraz "macera", biraz "fantastik"...

Vampir kitaplarından hoşlananlar, hatta vampir kitabı yazmak isteyenler(!) mutlaka okumalı. Bildiklerimizin ötesinde, değişik bir dille ve detaylı olarak yazılmış. Detaylı olması hiç sıkmadı beni, aksine yeni şeyler öğrenmeme vesile olduğu için daha çok sevdim.

Edgar Allan Poe ismini bu kitapta da duydum. Artık onun gerçekten de "onlardan biri" olduğuna inanasım geliyor. :)

Arka kapak:

"Duman dolu bir odada uyandım. İçeride pencere yoktu. Kapıyı açtığımda dumanın koridorda daha yoğun olduğunu gördüm. Havalandırma çalışmıyordu, ışıklar da kapalıydı.

Babama seslendim. Mutfak yönünden gelen alevlerin nabzını duyabiliyordum. Bir daha seslendim ona. Sonra öksürmeye başladım.

'Düşün, yavaş düşün.' dedim kendime. Ancak zihnim fikirden fikre atlıyor, nabzım gitgide hızlanıyordu. Ciğerlerim yanıyordu, hızlı hızlı soluyordum. Nefesimi tutmuştum, zihnim yine kendi kendine küçük bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı: Sakin ol, sakin ol.

Kurtulacaksın...

Sakin ol...

***

Ya ailenizle ilgili bildiğiniz her şey yalanlardan ibaret olsaydı?

Ya yalanlar çatırdamaya başladığı zaman altlarındaki karanlık ve derin, ama aynı zamanda da ilginç gerçek sizi içine çekseydi?

Rüyalarınız bile yabancı gelseydi size?

Bir gün kendinizi ölümlü ve ölümsüz iki dünya arasında sıkışmış buluyorsunuz, aynı zamanda kısa bir süre içinde hayatınızın en önemli kararını vermek zorunda olduğunuzu farkına varıyorsunuz...

Siz olsanız ne yapardınız?"

Bu arka kapağı okuduğumda "ölümlü ve ölümsüz" lafını görür görmez, almalıyım bu kitabı dedim. Niye bilmiyorum ama fantastik kitapları daha çok seviyorum, sanırım onların insanların hayal dünyasını geliştirmede daha etkiliği olduğunu düşünüyorum.

Sevgiyle kalın.
3k

Aradığım Renge Yaklaşıyorum!

15 Nisan 2013 Pazartesi
Uzun zamandır aradığım bir oje rengi var: Kırmızı! Ama öyle normal kırmızı değil, biraz sedefli belki biraz simli gibi, açık değil, bordoya yakın değil ama koyu olacak. Nerede gördüm şimdi tam çıkaramıyorum ama aklıma girdiğinden beri arıyorum bu rengi. Geçenlerde de benzer bir rengine rastladım pazarda. Fiyatına falan bakmazsızın da (epi topu 1 TL tuttu :)) hemen almalıyım diyerekten sahip oldum ona. Ama tırnağıma sürer sürmez, sevincim heyecanım azalıverdi. Rengi gene tutturamadım. Yaklaştım istediğim renge, ama henüz bulamadım.

Ojenin markası Archers. Bu markayı ilk defa kullandım ve hatta ilk defa duydum. İnternette arattırdım ama nerede satılır falan diye bilgi bulamadım. Zaten çok fazla önermeyeceğim için de çok detaylı bir araştırmaya girmedim.

İlk resim flaşlı çekildi, rengi biraz yanıltabilir ama diğerleri normal çekimle. Alttaki oje şişesi tam olarak rengini ifade ediyor (daha yakından görebilmek için resmin üstüne tıklamanız yeterli), şişeye bakıp aldandım, istediğim rengi vermedi bana. :(
Ojeyi çok fazla sevmedim. Öncelikle fırçası kısa geldi gene elime, o yüzden sürmesi zor oldu. Öyle çok fazla bulaşık falan yıkayan biri olmadığımı düşünürsek de elimde 2-3 gün anca kaldı, hemen çıkıverdi. Kimi oje biliyorum, 1 hafta hiç sıyrılmadan kalıyor elimde. Ama bu oje bu yönden de sınıfta kaldı. Ve artık nasıl koyu ve hava aldırmayacak bir yapısı varsa, ilk defa ojeyi çıkardıktan sonra tırnaklarımda acıma ağrı hissettim. Bugüne dek ilk defa başıma böyle bir şey geldi. Ayrıca oje hemen sıyrılıyor olmasına rağmen, asetonla çıkarmak da zorlandım. Değişik ve ilginç bir deneyim oldu benim için.

Ojenin bir de özelliği var ki, giydiğim kıyafete göre renk değiştiriyor. :) Sedefli olduğu için böyle bir özelliğe sahip bence. Yani pembe bir kazak giydiğimde koyu pembe bir ojeymiş izlenimi yaratıyor, ama siyah falan giydiğimde böyle bordoya yakın çalıyor rengi. Kendini tam bulamamış bir renk. :)

Kısacası ojeden pek memnun kalmadım, belki sadece bu ürüne has birşeydir bilmiyorum ama sanırım bir daha bu markadan uzak duracağım. :)

Sevgiyle kalın.

Gizemli Oyun

14 Nisan 2013 Pazar

Neredeyse bir solukta okuyup bitirdiğim kitaplardan biri oldu Gizemli Oyun.

New York Times Bestseller olan kitap bence bunun hakkını fazlasıyla vermiş. Çevirilerinde bazı yerlerde yazım hataları ile karşılaştım ama yine de dikkatimi pek fazla dağıtmadı bunlar. Konusu değişikti, daha önce bu tarz bir kitap okumamıştım. Hoş oldu, güzel oldu. Yazarın diğer kitaplarını da merak ediyorum, bulduğum zaman onları da alıp okumayı bir yere not ettim bile. :)

Kitabın konusunu arka kapağındaki yazı ile aktarmak istiyorum:

" Yalanlar üzerine kurulu bir dünyada aşk ne kadar tutkulu yaşanır?

Esrarengiz romanlar yazan Lucy, yeni kitabında internet üzerinden tanıştığı kurbanlarını boğarak öldüren bir kadın seri katilin maceralarını yazmaya karar verir. Lucy, kahramanının neler hissettiğini anlamak için her türlü oyunu oynamaya hazırdır. Kendini seri katilin yerine koyar ve internette tanışıp buluştuğu her adama yeni bir kurban gözüyle bakar...

Lucy kitabı için araştırma yaparken, gerçek hayatta da tıpkı yazdığı hikayeye benzer cinayetler işlenmektedir. Polis memuru Quinn de Lucy gibi katili internetten bulabileceğini düşünmektedir. Lucy ile Quinn yalanların yön verdiği bir buluşmada bir araya gelir ve kendilerini tahmin edemeyecekleri kadar tutkulu bir ilişkinin içinde bulurlar.

Quinn'e göre katil Lucy'dir; Lucy' e göreyse Quinn seri katilin kurbanlarından biri olabilecek kadar sıradan bir tesisatçı. Yalanlarla başlayıp tutkuyla şekillenen bu tehlikeli ve gizemli oyun acaba nasıl sona erecektir? "

Kitap hem romantik hem de "suç-polisiye" kategorisine girebilir bence, konusuna bakar bakmaz da bu sınıflandırmayı yapabiliyoruz diye düşünüyorum. Yazar gerçekten de hem espritüel hem de eleştirisel bir bakış açısı ile yazmış kitabı. Oldukça beğendim, yalnız uyarmam gereken bir nokta var ki kitapta +18 kısımlar mevcut, bu göz önüne alınarak tercih edilmeli mutlaka.

Son olarak da kitap kapağını beğendiğimi söylemek isterim. :)

Sevgiyle kalın.

Cehennemde Balo Geceleri

13 Nisan 2013 Cumartesi

Bir süredir elimde bulunan bu kitabı okumaya anca fırsat bulabildim, şimdi diyorum ki ah keşke daha önceden okumuş olsaydım. :) En beğendiğim ilk 3 kitap sıralamasına girer bence, o derece beğendim. :)

Kitapta 5 ayrı hikaye bulunuyor, hepsi başka yazarın kaleminden çıkmış ve kitabın adından da anlaşılacağı üzere hepsinde ortak tema "balo gecesi" :) Ben zaten tam bir fantastik kitap hastasıyım, böyle beşi bir yerdesini bulunca da kaçırmamak olmazdı tabi. :)

Kitapta 5 ayrı hikaye bulunması kitabı okumayı kesinlikle kolaylaştırıyor, böylece ne kişiler, ne olaylar, ne de ana konu karışıyor eğer kitabı hemen bitiremiyorsanız. Bu tarz kitapları o yüzden okumayı daha çok tercih ediyorum. Keşke gene böyle kitaplar yapılsa, basılsa, ahh ahh :))

Kitabın ilk yazarı Stephenie Meyer ! Tanımayan yoktur sanırım. Alacakaranlık serisinin yaratıcısı, bizi de kalbimizden vuran yazar. Bu kitapta da yine çok değişik işlemiş hikayesini, vay bee ne düşünce ama diye takdir edip durdum kendimi kitabı okurken. :) Diğer yazarlar ( Meg Cabot, Lauren Myracle, Kim Harrison, Michele Jaffe) da tabi Stephenie Meyer'den aşağı kalmamışlar. Tüm hikayeleri çok sevdim, hiçbiri bitmesin istedim. Hatta bazıları öyle yerlerde bitti ki, yaa 2.kitap falan basılsın, bu hikaye devam etsin diye mızmızlandım. :) Kısacası fantastik kitapları seviyorsanız, asla ama asla kaçırmamalısınız. Mutlaka kitaplığınıza eklenmeli bu kitap!

Son olarak kitabın arka kapağındaki yazısı şu şekilde:

"Karanlığın Cehenneminde Büyüleyici Aşklar

Stephenie Meyer ve Meg Cabot gibi olağanüstü yazarların kaleminden yazılan bu beş hikaye sizi karanlığın entrikalarıyla sarsacak, aşkın en tutkulu haliyle içinizi ısıtacak ve çarpıcı kurgusuyla sizi esir edecek.

Cehennemde Balo Geceleri sürprizlerle dolu... Baloda kiminle dans edeceğinizi düşünmeyi bırakın çünkü vampirler, melekler ve şeytanlar sizi bekliyor... En ateşli ve en etkileyici halleriyle...En korkunç ve en gizemli hikayeleriyle... En aşık ve en düşman gözleriyle...

Bu etkileyici derlemede, yazarlar balo gecelerini yeni bir seviyeye, karanlığın büyülü mertebesine taşıyor. Kara Melek ile dans etmeniz hiçbir şey ile kıyaslanamaz ve bu melek o gün ne kadar ateşli göründüğünüzü söylemek için orada değildir.

Kıyafetinizi hazırlayın, baloya davetlisiniz!

Yalnız, unutmayın balo gecemiz cehennemde! "

Sevgiyle kalın

Geçen Hafta Neler Diktim?

8 Nisan 2013 Pazartesi
Diğer bloglarda okumayı sevdiğim bir diğer postlar da DIY denilen, sanırım açılımı da "Do It Yourself" (Kendin Yap) demek olanlar. Birşeyler üretmek, ürettiğinizi görmek ve bunu kullanmak. Hele ki eski birşeylerden yeni şeyler elde etmek, tamir etmek... Bayılıyorum böyle şeylere! O yüzden ben de yaptıklarımdan bahsedeyim istiyorum. :)

Geçen sene, belki de bu senenin başı, artık tam zamanını hatırlamıyorum ama benim için bir kumaş cenneti olan Bakırköy cumartesi pazarından renk renk saten kumaşlar almıştım çok uygun fiyata. O ara fiyatına kanıp aldığım bu kumaşları ne için değerlendiririm diye de düşünmemiştim, o yüzden uzun süredir öylece kumaş kutumda duruyorlardı. Geçenlerde de aklıma düştü, dedim ben bunları artık kullanayım.
Her zaman saten yastık kılıflarına karşı bir beğenim vardı zaten, ben de madem beğeniyorum ben niye kullanmıyorum ki dedim ve bu saten kumaşlardan yastık kılıfı dikmeye karar verdim. :) Sonuç olarak 2 mavi, 2 pembe, 2 mor, 2 yeşil, 2 kırmızı ve bir tane de bızdık fermuarlı mor bir kırlent kılıfı dikerek bu haftayı sonuçlandırdım. :) Malum yeni bir evimiz olucak yakın zamanda, oraya götürmeyi planlıyorum hepsini, yeni ev, yeni yastık kılıfları hem de satenden! Ohhh süper :))
Hepsini elde diktim üstelik bu kılıfların. Dikiş makinesinde bi yastık kılıfı en çok 20 dakika da falan dikilir belki ama ben gündüzleri işten güçten vakit bulamadığımdan geceleri diziydi filmdi izlerken boş durmamak adına yapıverdim bunları. Eşim o dizileri izlerken fıstık fındık meyve ne bulduysa tıkındı, ben de hem rejime devam hem de canım yiyecek bişey istemesin, meşgul olayım diye çıkarıverdim bunları aradan. İyi de oldu, hoş da oldu bence. :) Dikmesi de hiç zor olmadı ayrıca, düz düz şeyler neticede.
Kumaşlarımdan geri kalan bazı parçacıklar var şimdi elimde. Bakalım amacım bu hafta da onları değerlendirmek. Kıyamıyorum ki ufak da olsa bir parça kumaşımı feda etmeye. :)

İlhamınız bol olsun.
Sevgiyle kalın.
3k'nın Annisi :)

Kutsal Mezarın Günahkar Misafiri

3 Nisan 2013 Çarşamba

Yine zamansızlıktan aralıklarla okumak zorunda kaldığım bir kitap oldu benim için.

İlk gözlemim: Kitap kapağının tasarımını çok fazla beğenmedim, biraz korkunç durmuyor mu?
İkinci gözlemim: Kitap adının seçimi cuk diye oturmuş, daha iyi bir isim seçebilirler miydi bilemiyorum. :)
Üçüncü gözlemim: Ben bu kitap için tür belirtin deseler biraz zorlanırım. Aksiyon mu? Ihh tam değil. Gerilim mi? Pek sanmıyorum. Gizem mi? Olabilir ama fantastik anlamda değil. Polisiye mi? Eh belki bu diğerlerine göre biraz daha yakın ama yine de tam olarak ifade etmiyor bence kitabı.

Ve devam olarak: Söyleyebileceğim bir kaç şey daha var. Kitabın kapağında "Yayınlandığında tüm dünyayı saran Şeytan'ın (The Exorcist) yazarından uzun zamandır beklenen bir başyapıt." yazıyor. Adam daha önce böyle bir kitap yazmış, kitabın kapağı da biraz korkunçvari olunca dedim ki fantastik bir şeyler çıkabilir bu kitaptan. Sonuç olarak çıkmadı, bu konuda biraz şaşırdım.

Bunun yanı sıra hoşuma gitmeyen bir detay var ki, kitaplıkta Hristiyanlık, İsa vs. hakkında oldukça bahsedilen (bahsedilen derken bunların ismi geçiyor ama bilmeyen adam için bir açıklama verilmiyor) kısımlar vardı ve bu konu hakkında çok fazla bilgim olmadığı için okuduğum yerleri anlamadığım, hayal edemediğim ya da konunun tam içine giremediğim yerler oldu. 

Ayrıca kitapta bahsedilen isimleri bir kağıda yazmamış olsaydım, aralıklarla okuduğum için tüm konudan kopmuş, hiç bir şey anlamamış olacaktım. Bu konuda bir şeyler yapıp, kafamda isim tutma konusu üzerinde çalışmalıyım sanırım. Ayrıca neden böyle oldu bilmiyorum ama kitabı okurken böyle koştur koştur okudum.Koştur koştur derken, sanki yazar bir yere yetişecekmiş de böyle koşar gibi yazmış geldi. Anlatamıyorum tam, zaten bu durum benden de kaynaklanıyor olabilir, tam emin değilim. 

Son olarak da diyebileceğim şudur ki, bence bu kitabın filmi olsa, kitabı okumak yerine filmini izlesek daha anlaşılır ve keyif verici olur.

Bu kadar yorum yeter sanırım bir de arka kapağında anlatılan konuyu yazayım:

" Bazen Çekilen Acılar, Merhametin Bir Işık Gibi Yüreğimize Süzüldüğü Kirli Bir Pencere Gibidir...

Kapısından iyilik ve umudun girmediği bir bina...
Karanlık, rutubetli bir bodrum katı...
Soğuk beton bir oda...

Arnavutluk'taki bir hapishanede ajan olduğu tahmin edilen kimliği belirsiz bir adam vahşi işkencelerle sorguya çekilir. En ağır eziyetler karşısında bile Esir'in bitmek bilmeyen direnişi ve sessizliğini koruması herkesi ürkütür. Peki kimdir bu adam? Bir suikastçi mi? Katil mi? Yoksa ilahi bir güç mü?

Gördüğü zulme rağmen hayatta kalan Esir, hapishaneden kaçmayı başarır ve kimsenin bilmediği gizemli misyonunu tamamlamak üzere Kudüs'e gider. Hapishane sorumlusu Vlora, Esir'in yerini öğrenir ve onun izini sürmeye başlar. Vlora'nın Esir'le Kudüs'teki karşılaşması ise, onları hiç tahmin etmeyecekleri bir yüzleşmenin eşiğine getirir. Acaba hangi duygu galip gelecektir? İntikam mı, yoksa vicdan mı? Asıl merak edilen soru ise, Kudüs'teki kutsal mezarın üzerinde cesedi bulunan esranrengiz adamın bu olaylarla bir ilgisi olup olmadığıdır."

Şimdilik benden bu kadar. :)
Sevgiyle kalın.

Ojemde Bahar Esintileri Var!

1 Nisan 2013 Pazartesi
Yine mühendisliğimizi bir yana bırakıp bayanlığımızı, kozmetik düşkünlüğümüzü, oje severliliğimizi gösterdiğimiz bir post ile daha yayındayız. Çok sevdik bunu, amatörcede olsa devam ediyoruz ki bence amatörce olması daha da güzel ve eğlenceli. :) Resimlerimin kalitesi de öyle süper olmayabilir, neticede profesyonel makinem yok, ama yine de renkler anlaşılacak düzeyde çıkıyor bence. :) Gittikçe yakınlaştırarak çektim ki renkler iyice belli olsun, eh elimden gelen bu kadar ne yapayım. Zaten 3.resimde de simlerim hiç gözükmemiş, şimdi resmi eklerken fark ettim onu da. :)
Bu sefer 2 ojeyi birden kullandım ve aklım sıra ellerime bahar esintisini getirdim. :) Öncelikle Golden Rose'un 30 numaralı ojesini sürdüm. Her ne kadar hoşlanmasam da çift kat sürmek zorunda kaldım, istediğim ton ancak 2.katta kendini gösterdi. Renk kanımca pudra pembesi. Özel bir adı, şanı varsa da ben bilmiyorum. :) Bu renk bana kıştan çıkıp ilkbahara girişi hatırlatıyor.
Golden Rose ojelerinin fırça boyları bana biraz kısa geliyor, o yüzden sürmekte biraz zorlanıyorum ama renklerini sevdiğimden de bir türlü vazgeçemiyorum.
CarrefourSA'dan 1.30 TL gibi bir fiyata aldım bunu. (Tabi bir çok rengini aldım, artık onlarda diğer zamanlara)
Golden Rose'u kullandıktan sonra üstüne de Elanor 474 no'lu ojeyi sürdüm, bu tek katta işimi gördü. Simli bir oje ama nokta nokta değil uzunlamasına böyle simleri. Işık altında sarı ve mavi renklerine dönüşüyor, hoş bir yansıma yapıyor. Sarıya dönünce güneşi, maviye dönünce yağmuru anımsatıyor bana. Nereden nereye bağlantı kurdum değil mi ama? Seviyorum böyle muzipçe ve farklı şeyler düşünmeyi. :)
Elanor'un fırça boyutu gayet iyiydi, çok rahat kullandım.
Bu ojeyi de yine benim büyük alışveriş merkezlerimden biri olan Bakırköy Cumartesi Pazarından 0.75 TL gibi bir fiyatla edindim. Elanor oje, daha önce bahsettiğim Leydi kozmetiğe ait bir ürün. Elanor ojeleri bulabileceğiniz yerler için TIK TIK
Şimdilik bu kadar, bakalım artık yağmurlar dinip güneş temelli gözükmeye başlarsa, daha canlı ojelere geçerim ben de.
Sevgiyle kalın.