Ya lise hazırlık ya da lise 1’deyken Türkçe dersi için zorla
okutturulan, beni Türkçe’den iyice soğutan öğretmenin seçtiği kitap. Oldum
olası zaten öyle edebiyata, Türkçe’ye, sözel derslere ilgim yok. Sadece kitap
okumayı seviyorum o kadar. Ama her türlü kitaptan da zevk alamıyorum. Okuduğum
kitap roman olacak. Öyle öykü kitapları, kişisel gelişim kitapları,
biyografiler ya da şiir kitapları pek benim beğeni alanım içerisinde değiller.
Bu kitabı okuduktan sonra, kesin olarak da buna karar kıldım.
Tatile gitmeden önce, kitap yarım bırakmamak ve yanımda
yarısı okunmuş kitap taşımamak için ince bir kitap okuyayım diyerekten elime
alıp okuduğum kitap. Aslında tatile gitmeden önce bitirdim, ancak yazmak için
anca vaktim oldu. Kitap içerisinde birkaç tane öykü anlatılıyor. Bana
sorarsanız, öyküler öyle çok da iç açıcı değiller. Felsefe yapılan olayları
sevmediğim için bana iç açıcı gelmemiş olabilir tabiî ki. Ayrıca, kitap
içerisinde o kadar çok anlamını bilmediğim kelime kullanılmış ki, bazı yerlerde
hiçbir şey anlamadım. Bir an bildiğim Türkçe’den bile şüphe duydum. O yüzden
yine sevmedim, yine sevemedim…
Kitabın arkasında bir de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
okullarda okutulması önerilir gibi bir yazı yok mu, Allah’ım öleceğim. Daral
geliyor bana bu önerilerden. Bana sorarsanız eğitim sisteminde değişmesi
gereken o kadar çok şey var ki, ayrıca bu tarz kitapları okutarak da çocukları
kitap okumaktan uzaklaştırıyorlar. Çocuğa ver bakalım bir roman, şöyle en
akıcı, en ilgi çekici, en güzelinden.
Okuma alışkanlığı başlasın çocukta. Yok ama olmaz, burası Türkiye,
okutun kıl kıl kitapları, soğutun çocukları. Cahil geldik, cahil gidelim…
0 yorum:
Yorum Gönder